İş Dünyasına Yön Veren Kadınlar Röportaj Dizisi x Gülden Türktan
İlk defa bir Yönetim Kurulu'na aday gösterildiğinizde size kim nasıl ulaştı? Sizce Yönetim Kurulu’na aday gösterilmenizde hangi özellikleriniz öne çıktı?
Gülden Türktan: İlk defa Yönetim Kurulu'na aday gösterildiğimde yıl 1990’dı ve tüm şirketin Hukuk İşleri Departmanı, diğer sorumluluklarım yanında bana yeni bağlanmıştı. Yönetim Kurulu üyesi olarak atanmamı duyduğumda çok da önem vermedim önceleri. Şirkette birden fazla görev almanız bekleniyordu, ama tek maaş alabiliyordunuz. Dolayısıyla, aynı maaşa daha fazla iş diye algıladım önce. Şirket avukatımız haftalık toplantıya geldi ve “Sizi çok tebrik ederim, bu çok önemli bir sorumluluk, bu kadar genç bir yaşta, böyle bir sorumluluk vermiş olmaları çok önemli” dedi. O zaman arkama yaslanıp bir düşündüm. Öyle de bakılabilirdi. Arkasından da hemen tebrikler, alkışlar ve şirket içi sorular ve sorgulamalar başladı. Beş ayrı Genel Müdürlük ve fabrikalar vardı. Neden şirkete yıllarını vermiş o genel müdürlerden biri değil de ben? Yönetim Kurulu'nun çoğunluğu yurt dışında bu Genel Müdürlüklerin üstlerinden ya da en üstlerinden oluşuyordu. "Ben de girmek isterim! Ne konuşulacak orada?" soruları başladı. Yönetim Kurulu üyeleri yabancı olunca sorun olmuyor, ilk defa bir Türk ve profesyonel yönetici girince sorular başlıyor. Sonunda bu konuyu da aştık ve ilk Yönetim Kurulu toplantısına girdim. Yönetim Kurulu'nda ülkedeki tüm genel müdürlüklerin yurt dışındaki bölüm direktörleri var. İnternette röportajlarını gördüğünüz, yurt dışındaki gazetelerde okuduğunuz herkes orada. Bir kısmı aksiliği ile ünlü, bir kısmı ise efsane, ben ise çekingen, genç ve de tek kadın. Toplantıda ülke müdürüne kendi bölümleri ile ilgili bilgiler veriyor, taleplerde bulunuyor, ciro ve diğer rakamlar özet olarak sunuluyor, cironun artmasını ve yatırım gereğini ve beklentilerini konuşuyorlar. Hiç konuşmadım. Aslında konuşamadım. Biliyorsunuz söz kesmek saygısızlık. Yurt dışında okusanız da, yaşasanız da, öncesinde öyle öğretilmişsiniz. Zaten sırayla konuşuyorlar. Herkes birbirini bekliyor ve dinliyor. Araya girmek pek mümkün değil. Bir bölümün yatırımı konusundaki görüşmelerde bir kargaşa çıktı ve fikrimce uygulanması mümkün olmayan bir karar alındı. Bazı konularda karar alındı mı, alınmadı mı, sadece konuşuldu mu, oraları da pek belli değil. Biraz heyecanlıyım. Konuşmak ve karışmak da saygısızlık ya. Yapacak pek bir şey yok. Sonunda toplantı bitti. “Neyse!” dedim kendi kendime “sen olsan kararı ne şekilde alırdın?” o şekilde yaz bakalım tutanağı. Nasıl olsa okunacak. Düzeltirler. Ülke Müdürü oldukça deneyimli ve tüm şirket içinde oldukça yüksek kadroda bir bey. Okumuş. Çağırdı. İyi haber değil. Normalde metni asistanı ile geri göndermesi lazım. Herhalde atılmışımdır görevden diye merakla gittim. Yüzü gülüyor. “Toplantı notları, toplantının kendisinden, daha da iyi olmuş. Tebrik ederim seni” dedi. “Çok basiretli bir karar vermişiz seni seçerek” dedi. Çok sevindim tabi. Ama kargaşalı kısım ne olacak? “Ancak” dedi. ‘”Eyvah!” dedim. “Biz seni kurula genel sekreter olarak tayin etmedik ki, genel sekreter de konuşur. Sen artık bir YK üyesisin. Orada bir koltuğun var. Toplantı içinde konuşmak, diğer üyeleri uyarmak ve doğru yöne çekmeye çalışmak senin görevin. Onun için susma. Konuş toplantılarda” dedi. “Bu karmaşık kısmı da sadece ilgili üyelere geri yaz. Ben böyle anladım. Böyle midir?” diye. “Onlar da “evet” dışında bir şey diyemeyecekler nasılsa ve böyle önemli bir toplantının tutanağı da çok net bir şekilde bitmiş olacak” dedi. Böyle başladı benim yönetim kurulu serüvenim. Ve Türkiye için iki ayrı, büyük ve önemli yatırım kararının çıktığı bir toplantı ile başladım yönetim kuruluna.
Şirketin Yönetim Kurulu'nda yer alan kadınlar sizce Yönetim Kurulu'nda yer alan erkeklerden farklı mı ve hangi açılardan farklı? Örnek verebilir misiniz?
Gülden Türktan: Her insan birbirinden farklı. İnsanlar eğitimlerinin, yetiştirilme biçimlerinin, doğalarının, kapasitelerinin ve deneyimlerinin bir ürünü. Bir de kadın ve erkek olmanın ayrı ayrı meziyetleri ve de pek tabi ki, geliştirilecek (!) yönleri var. Genelleme yapmak gerekirse, kadınlar daha detaycı ve daha çok yönlü düşünebiliyorlar. Erkekler ise daha net ve direk düşünüyor. Bu böyle, şu şöyle, öyleyse şöyle yapalım. Kadın genelde gerçekten öyle mi? Şu detay nasıl? Bu detay nasıl? Şöyle mi yapsak? Böyle mi yapsak noktasında getiriyor kararı. Az sayıda kadın riski ve kararı alıp öyle karşınıza çıkıyorlar. Genelde kararı size bırakmayı tercih ediyorlar. Ayrıca, risk boyutu var. Ki, bu da çok önemli. Kadın riske daha duyarlı. İstemiyorlar. Erkek ise genellikle biz risk almak için buradayız fikrinde. Araştırmalar genelde kadının riski öngörebildiğini, çevreye duyarlı düşündüğünü, insan boyutuna erkekten daha fazla önem verdiğini ve finansal neticelerle ve gelişmelere karşı daha dikkatli ve duyarlı olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, her yönetim kurulunda kadın ve/veya kadınlar bulunması şart gibi bir şey. Şirketin sürdürülebilirliği ve menfaatleri için kadın lazım. Kadınlara iş olsun diye değil. Erkekler ise daha fazla anlaşmayı önemsiyor veya barışı ve dirliği bozmamayı ve sessiz kalmayı bir değer boyutu haline getirerek çalışıyorlar yönetim kurullarında. Bir de “kadın alırsak, soru sorar veya itiraz eder şimdi” gibi bir kanı var. “Eski köye yeni adetler getirmeye kalkar.” Bu önyargıyı yıkabilen şirketler ise ayakta kalıyor ve ayakta kalabilecek. Kriz bizlere bunu öğretti. Araştırmalar da bunu gösteriyor. Ve de en önemlisi ve çelişeni yönetim kurulunun görevi de aslında bu.
Sizin pek çok diğer kadından farklı olarak cam tavanı delmenize kadar geçen süreçte ilerlemenizi sağlayan en önemli faktörler neler oldu? Kendi deneyiminize ve gözlemlerinize dayanarak bu süreçte kadınların önündeki en büyük engellerin neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Gülden Türktan: Öncelikle şanslıydım herhalde. Önüme büyük engeller çıkmadı ve her yönden destek de vardı diyebilirim. Hem çalıştım, belki de çok çalıştım, hem de önüme çıkan engellerde “sakin ol ve yoluna devam et” politikasını başarı ile uygulayabildim. Kadınların önündeki en büyük engellerden birisini ise zamanla görüp anladım. Bu bende olmayan bir yöndü. “Yapamayabilirim endişesi” veya, başka bir değişle, cesaret eksikliği. Öne çıkmada, görev talep etmekte bu çok önemli bir boyut. Kim önce siz "yaparım ve yapmak isterim" demediğiniz bir şeyi size getirir veya bir işi size verir? İkinci boyut ise yine riskle ilgili. Genellikle düşünülen kadın tarafından şu: "Benim şu anki görevim ve gelirim iyi. Neden daha fazlası için hamle yapayım?" Azla yetinme kadınlarda var olan bir beceri. Ama iş hayatında pek değer gören bir boyut değil ve de fırsatları yakalamayı önlüyor. Üçüncü gördüğüm sorun ise, yükseldikçe iş ve hayat dengesi iş tarafında daha ağır basmaya başlıyor. “Bu kadar evden ve özel hayattan feragat şart mıdır? Ben iyisi mi bu seviyede kalayım” diye ortaya çıkan bir içgüdü ve hayat dengesinde hayat dengesinin ağır basması isteği veya aile dengesinin bunu gerektirmesi gibi bir durum ortaya çıkıyor. Taş koyma, engel çıkartma boyutunu ise, çok da, kabul etmediğim bir boyut. Tabi böyle bir şey var. Benim de başıma geldi. İnsanların doğasında kıskançlık var. Payın küçüklüğü var. Ve bir külte bağlı olma baskısı var. "Gel birlikte hareket edelim. Öne çıkma, ortalama ol" baskısı var. Hatırlanması gereken şu: Bunu sadece size değil, herkese yapıyorlar. Erkekler de birbirlerine yapıyor, kadınlar da kadınlara yapabiliyor. Karşı cinse de yapılıyor. Dolayısıyla bu gemide yalnız değilsiniz. Bu durum size özel değil. Aşmak için bunu hatırlamak şart. Bunu size yapan da bir gün aynı şeylere bir başkası tarafından yapılan baskıya maruz kalacak veya aynı şeyle karşılaşacak. Bu çok olası. Genellikle de yeteri kadar nefes tutabilirseniz bu gelişmeleri de görme şansı yakalıyorsunuz veya izliyorsunuz. Burada da çözüm için ileriye bakabilmek şart.
Türkiye’de yönetim kurullarına aday gösterme sürecinin nasıl işlediği ile ilgili gözlemlerinizi ve yorumlarınızı paylaşır mısınız? Kadınların bu süreçte dikkate alınması nasıl sağlanabilir?
Gülden Türktan: Türkiye’de yönetim kurullarının öneminin ve değerinin çok anlaşılmış olduğunu ve gereğince çalıştırıldığını bazen göremiyoruz. Öncelikli konulardan biri bazı şirketlerde, kurumsallık yerine, tek adam rejimi gelişiyor veya geliştiriliyor. Nasıl olduğunu hepimiz görüyoruz, ama nasıl başladığını pek bilemiyoruz. “Ben CEO isem, ben her şeyi bilirim ve en iyi kararları ben veririm. Herkes benden aşağıda bir pozisyondadır. Bana katkısı olacak insan yok ortalarda. En iyi deneyim bende” diyen ego merkezli bir kişinin bir de başına “Bu sonuç daha da iyiye nasıl değişir? Şu şekilde bir sonuç bekliyoruz veya bu sorun için şu şekilde bir yöntemi seçmenizi öneriyoruz” diyen bir yönetim kurulundan ziyade, “evet efendim, bugün dünden daha da haklısınız, evet her şeyin en doğrusunu zaten siz bilirsiniz” denilen bir ortamı tercih etmesi doğal da olabilir. Bazen kolayı seçmek de akılcıdır. Ancak, tek adam rejimi ve tek adamın yaşam ve karar yetisi çerçevesinde kalıyor ve nesillere uzanan bir kurumsallığa ulaşamıyor. Birinci boyut bu birbiri ile çelişen ego boyutu. Yönetim Kurlunu seçen kişinin sorgulanan, hedef verilen, direksiyonun yönünü şu şekilde değiştirebilir miyiz denilen demokratik ve çok sesli bir ortama geçmesi veya geçebilmesi bazen oldukça zor olabiliyor. Yönetim kurullarının bir zorluğu da, her neticenin toplandığı ve bir bilgi darboğazı olan CEO pozisyonuna, çoklu akıl üretmek ve bir nevi dışarıdan “gazel okuyarak” katkı, fikir ve yön verebilmekten geçtiği için değerini tam anlayabilmek ve de işler veya işleyecek bir yönetim kurulu yaratmak zorluğundan geçiyor. Diğer bir boyut da çoklu fikirlerle ortak ve doğru karar alabilmek yetisini geliştirmek gerekliliği. Bu da birlikte çalışma becerisi ve işleyen bir momentum gerektiriyor. Bu boyut da oldukça zor ve çelişki yaratan bir durum. Bu momentum erkeklerle işlerken, birden bire sorgulayıcı ve belki de momentumu bozabilecek kadın fikri pek de sıcak olmayabiliyor. Ya da oralardan öyle görünüyor ve düşünülüyor. Başka bir boyut ise, zaten oluşmuş bir yönetim kurulunda bir kişiye “ben sizi gelecek sene bu görevde görmek istemiyorum. Yerinize filanca hanım gelecek” demek de bu seviye oldukça zorlanılan bir görüşme. Dolayısıyla "olan kalsın, 'staus quo' değişmesin" diye bakılıyor. Eve gidince ailesine ne diyecek bu adamcağız? Yönetim kurulundaki görevimden atıldım yerime kadın aldılar mı diyecek? Bu konuşmayı iyisi mi hiç yapmayalım biz! Opsiyonu seçmek daha kolay. Kadının sürdürülebilirlik ve daha iyi neticeler için bir katkı olduğunu tüm araştırmalar söylüyor. Yukarıda bahsettiğim tek adam rejiminin de şirketin sürdürülebilirliği ve neticeleri için bir numaralı düşman olduğunu neredeyse her aklı başında yayın söylüyor ve hatta ispatlıyor. Bazen de şirketlerin akıbetini gözlerimizle görüyoruz. Kadının yeni yönetim kurulu seçiminde dikkate alınması bu şuurun yerleşmesi ve yaygınlaşması ile bazen de diğer şirketlere bakmakla üstesinden gelinebilecek bir durum diye düşünüyorum. Her şey iyi gidiyorsa neden değişelim? Ancak, meğer her şey çok da iyi değilmiş veya gitmiyormuş algısını ortaya koymak ve üzerine gitmekle değişiyor.
Sizce Türkiye’de yönetim kurullarına kadın oranının artması nasıl sağlanabilir? Pek çok ülkede uygulanan ve AB parlamentosunda da onay bekleyen Yönetim Kurullarında Kadın Kotası konusunda ne düşünüyorsunuz?
Gülden Türktan: Kabul ile ve kadının katkısını anlayarak ve içtenlikle görerek olur. Aynı görev tarifi herkes için geçerli ise kotaya sıcak bakılabilir. Ancak, ben her zaman işi doğru yapma gereğine inanıyorum, öyleymiş gibi yapmanın hiç bir katkısı olmuyor. Bazı şirketlerde kadının ismini görüyorsunuz. Ancak, kendisi ortada yok. Yönetim Kurulu asla bir ücret dağıtma mekanı değildir ve olmamalıdır. Şirketin hangi yönde ilerlemesi gerektiğine akıl veren, soru soran ve sorgulayan ve yön gösterebilen bir yapı olması lazım. İşlemeyen ve kağıt üzerinde kalan bir yönetim kurulu da, sadece bir kişinin fikri ile yönetilen yönetim kurulları çok da sürdürülebilir neticeler veremeyebiliyor. En iyi haber ise yönetim kurullarında kadın ve üst yönetimde kadın için çalışan birden fazla oluşumun olması. Her akıllı kadın bir şekilde işin bir ucundan tutabilmek için çalışıyor. Bunca çabanın bir gün başarılı neticeler getireceğine ve bizlerin de sonucu görebileceğimize inanıyorum.
Yönetim Kurulu üyeliği dışında hangi uğraşlarınız var? Bu uğraşlar sizin YK üyesi olarak işlevinizi nasıl etkiliyor? Hayatınızı neler dolduruyor?
Gülden Türktan: Aslında sadece üç profesyonel Yönetim Kurulu üyeliğim var. Çok vaktimi aldıkları söylenemez. Son dört senedir KAGİDER (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı olarak çalıştım. Oldukça zaman alan bir görevdi. Şu anda W20 Türkiye Başkanı’yım. Bu görevin yükü kabul edilebilir bir düzeyde. Aynı zamanda, Bağımsız Kadın Direktörler de Eş Başkanlık görevi yapıyorum. Diğer Eş Başkanım duayen gazeteci Vahap Munyar. Çok kaliteli ve seçkin bir yönetim kurulumuz var. Prof. Dr. Melsa Ararat bir nevi Genel Müdürümüz. Hem kurumsallık hem de yönetim kurulunda kadının şirket performansına olumlu katkısını anlatmak üzerine çalışmalar yapıyoruz.