İş Dünyasına Yön Veren Kadınlar Röportaj Dizisi x Bikem Kanık
Sizin pek çok diğer kadından farklı olarak cam tavanı delmenize kadar geçen süreçte ilerlemenizi sağlayan en önemli faktörler neler oldu?
Kariyerim boyunca, başlangıcında özellikle cam tavanı delmeye hiç takılmadım desem yeridir. Çünkü çoğu insan önüne çıkan engelleri, kadın olması ya da azınlık olması ya da farklı nedenlere bağlıyor. Yakın bir geçmişe kadar takıldığımı düşündüğüm engeller bence kadın olmak özelinde değil. Sadece rekabetin neden olduğu engellerle savaştım kariyerim boyunca. Yani kişiliğimde beni tanımlayan şeyin öncelikli olarak kadın olmaktan çok, diğer özellikler olduğunu kendimce düşündüğüm için öyle olsa bile bana o anlamda hiç dokunmadı o önyargılar.
Ki siz yıllarca spor sektöründe çalıştınız, çok da kadınlara rastlamadığımız bir sektör aslında.
Evet, aslında benim hikayem tersten başladı. Herkes profesyonel hayatında, profesyonel kariyerinde bir yerlere geldikten sonra üst düzey yöneticiliklerine, yönetim kurulu üyeliklerine gelir. Ben gerçekten de çok fazla kadının görünmediği bir ortamda, Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşlarından bir tanesinde daha 28 yaşında Yönetim Kurulu üyesi oldum; Galatasaray Spor Kulübünde. O zaman gerçek anlamda idrak edememiştim, fakat daha sonra tarihine baktığımda Galatasaray Spor Kulübü tarihinde bunu başaran üçüncü kadınmışım. En son benden evvel bunu yapan 1975’te bir büyüğümüz olmuş ve Yönetim Kuruluna girdikten sonra o genç yaşta oluşan ilgiden anladım ki gerçekten önemli bir şeymiş. Demin söylediğim gibi hiçbir zaman hiçbir şekilde hiçbir şeye kadın odaklı bakmadığım için, o olay da bana liyakatimden ya da bildiğim konulardan dolayı önüme geldi ve verebileceğim hizmetler neler, yapabileceklerim neler, burada neler katabilirim, neler öğrenebilirim diye düşünmüştüm. Tabii ki işin içine girdikten sonra anladım ki gerçekten böyle bir zorluk varmış kadınların oraya gelmesinde, sırf bende değil diğer kulüplerde, spor camiasında da ve çok ilginç karşılandı. Hani değişik bir olaymışım, değişik bir kişiymişim gibi karşılandı. Uzun yıllar, o 6 yıllık Yönetim Kurulu üyeliğim süresince çok fazla yaklaşık 40-45 tane farklı yöneticiyle birlikte çalıştım ve bunların arasında hep tek kadın bendim. Yani o Yönetim Kurulları çok geniştir, 16 kişidir. 16 kişide tek kadın olmak gerçekten ilginç, ama dediğim gibi ben hiçbir zaman bunun çok değişik bir şey olduğunu ya da ben burada kadınım algısında davranmadığım için insanlar da bana karşılıklı olarak öyle davranmadılar. Bu benim bilinçli bir tercihim değildi aslında, normal davranışım olduğu için, ben olmam gerektiği, doğru olduğuna inandığım bir şekilde hareket ettim, davrandım. Ama dediğim gibi olgunlaştıkça, yaşlar ilerledikçe ve önyargılarla karşılaştıkça geriye dönüp baktığımda anlayabiliyorum ki bu algılar her yerde, size yönelik bazı davranışlar artı ya da eksi, negatifler de olabilir, pozitif ayrımcılıklar da olabilir. Fakat şöyle bir veri vermek istiyorum size: daha sonra kariyerimin ilerleyen yıllarında sırf sivil toplum kuruluşlarına değil halka açık şirketlerde, halka açık olmayan şirketlerde de yönetim kurulu üyeliklerim oldu, kurumsal hayatın bana getirdiği yönetim kurulu üyelikleri oldu. Galatasaray, tamamen benim geçmişimde çok emek verdiğim bir kulüp olduğu için, orada kişisel olarak tanındığım için orada olduğum bir yerdi ama daha sonra spor yöneticiliği de çok gelişti. En son altı ay öncesine kadar ben Galatasaray Spor Kulübünde hem Mali İşlerden sorumlu Başkan Yardımcısıydım, hem de Sportif A.Ş.’de, halka açık şirketinde de Başkanvekiliydim. Ekim ayına kadar, halka açık şirketlerde spor sektörü olarak 4 tane halka açık şirket var ve sadece tek bir kadın üye vardı, o da bendim. Bir ay önce ben de ayrıldım, şimdi hiç kadın üye yok. Şimdi bunu sorgulamak gerekiyor, yani gerçekten sorgulamak gerekiyor. Üretim sektörü, enerji, diğer sektörlere bakıyoruz tamam da sporda niye kadın yok? Yani bunu anlamam mümkün değil, çünkü şu anda o 4 büyük kulübün de halka açık şirketini sadece bir futbola indiremezsiniz, değil çünkü. Bunun içinde dijital transformasyon var, iletişim var, pazarlama var, satış kanalları var vs. Çok ciddi bir eğlence sektörü dinamikleri var, üretim var. Ve burada yönetim kurulu üyelerinde tek bir kadın yok, bunu dile getirdiğimizde, niye kadın yok yönetim kurullarında diye çünkü sırf halka açık şirketinde değil spor kulüpleri tarafında da yok şu anda. Liyakatli kadın bulamadık diyorlar, bu söylemi duyduğum zaman gülüyorum ve üzülüyorum gerçekten. Çünkü burada dediğim gibi bir kadın ya da erkek olarak ayrıştırılmaması gerekiyor. O zaman bana şu andaki mevcut yönetim kurulunun CV’lerini verin diyorum, hiç spor yöneticiliğiyle, hiç bu bahsettiğim uzmanlıklarla ilgisi olmayan, futbolla beslenen ve bunun sosyal medyasıyla güçlenen kişileri liyakatli addediyor o spor medyası, hâlbuki bu profesyonel bir liyakat değil.
Gerçekten de diğer sektörlere göre spor sektörünün "business" tarafını o kadar da çok konuşmuyoruz.
İnanılmaz bir business aslında, çok fazla, çok büyük bir mültidisipliner bir iş, tek yönlü bir iş değil, hepsine bütünsel olarak bakmanız gerekiyor. Farklı bir sektördeki üst düzey yönetici, bir süre sonra diğer bir sektöre de alışabilir. Fakat spor yöneticiliği bambaşka bir şey, bilanço yılları bile farklı, bilançolara bile oturtmakta, onu okuyabilmekte çok zorluk çekiyorsunuz çünkü dönemsellik var. Bunun yanında dokunduğu çok ciddi bir kitle var. Aynı zamanda da bir üye profili var, bütün yapılandırmaları, süreç yapılandırmaları, iş süreçleri, İK süreçleri de o kadar kolay değil gerçekten. Çok ayrı dinamikleri olan bir alan ve burada kadın olmamasını anlamam mümkün değil, çünkü kadının elinin en kolay değmesi gereken bir alan. Fakat çok daha ilginç bir şey söyleyeyim size, bütün bu spor şirketlerinin üst düzey beyaz yakalı yöneticilerinin yüzde 70’i kadındır inanır mısınız ama yönetim kurullarına nedense liyakatli kadın bulamıyorlar. Güler misin, ağlar mısın?
Yani hep buradan, Galatasaray üzerinden gidiyoruz, ama spor sektörü olarak son bir şey daha söyleyeyim; burada biz kendi hemcinslerimizi de biraz sorgulamamız gerekiyor. Çünkü bu dönemin başında beraber yola çıkmak için bazı arkadaşlarıma-tanıdıklarıma ulaştığımda, bu sektör çok kirli, buraya bulaşmak istemiyoruz, ismimizi kirletmek istemiyoruz gibi cevaplar aldım, bu da üzücü aslında. Yani bizim sırf bu sektörde değil diğer sektörlerde de cesaretle üstüne gitmemiz gereken konular var, siz doğru olduğunuz sürece ne kadar isminizi kirletebilirsiniz ki?
Bu noktada o zaman aslında erkek yöneticilerin de biraz desteğine, bu konudaki çabalarına da ihtiyacımız var gibi, değil mi?
Aslında erkek yöneticilerin bu konudaki çabalarına ve desteğine bence bütün sektörlerde ihtiyaç var. Çünkü araştırmalar ki bunu sosyologlar daha iyi analiz edecektir, ben sadece kendi deneyimler ve kendi gördüğüm, çevremde yaşadığım deneyimlerle cevap verebilirim, ama rakamlar hiç güzel şeyler göstermiyor. Yani bu kadar uzun süredir uğraşmamıza rağmen hala yüzde 16’lar, yüzde 17’ler kabul edilebilir rakam değil. Demek ki burada ciddi bir rezistans var, bu rezistansı kırmak için bugüne kadar yaptıklarımızdan farklı aksiyonlar almamız gerekiyor. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleyemeyeceğimize göre farklı aksiyonlar alması gerekiyor. Ben mesela burada, yani sektörde gördüğüm çok ilginç bir şeyi söyleyeyim; erkekler birbirlerinin arkasında çok ciddi bir şekilde durabiliyorlar ve birbirlerini çok güzel kollayabiliyorlar özellikle belli pozisyonlara geldikten sonra. Biz kadınlar aslında daha doğruyu yapmaya çalışıyoruz, doğru-rasyonel kararları vermeye çalışıyoruz, kurum için en doğrusu neyse onu yapmaya çalışıyoruz. Ama kadın hemcinslerimiz arasında bu kadar ciddi bir birbirini kollamanın, birbirine yer açmanın görülmediğini düşüyorum. Özellikle yönetim kurulu üyeliklerinde dönem sonralarında erkekler nadiren kadın bir üyeyi öneriyorlar, bizler niye bunu yapmıyoruz?
Söylediğiniz gibi yönetim kurullarına atanmalarda network’ün rolü çok büyük, ve çok güçlü. O yüzden de sistematik ilerlemediği için erkekler de erkek yöneticileri öneriyorlar.
Tabii ki. Şimdi yasa gereği biliyorsunuz 3 yılda bir yönetim kurulları değişiyor. Çok ilginçtir, bunu irdelesek geriye doğru bazı kişilerde bir döngü görebiliriz, aynı kişilerin bıraktığı yerden başka kişi devam ediyor, onun bıraktığından o devam ediyor, böyle bir döngü var aslında, bunun kırılması gerekiyor. Çünkü gerçekten, sırf kadın-erkek değil bu konularda beni en çok rahatsız eden liyakatli bir insan bulamadık cevabı oluyor, bu olamaz, mümkün değil. Demek ki gerçekten liyakat aramıyorsun, gerçek niyetin o değil, bu cümlenin arkasına saklanmamak gerekiyor. İnanılmaz liyakatli kadınlar var, bunun hakkını vermek gerekir.
Bizim de 2012 yılında tutmaya başladığımız bağımsız kadınlar veritabanımızda yönetim kurulu rollerine aday 392 kadın yer alıyor aslında.
Dediğim gibi, buradaki bazı iş yapı şekillerinin değişmesi gerekiyor. Bu konunun, tanıdıklara soralım basitliğinde olmaması gerekiyor. Bu işlerin o kadar büyük kurumsal şirketlerin, bu kadar büyük rakam üreten ve kompleks sorunlarla uğraşan şirketlerin, farklı özgeçmişlerden, farklı dinamiklerden ve farklı iş tecrübelerinden insanlara ihtiyaçları var. Bu sadece kadın-erkek ayrımıyla da değil gerçekten farklı yaş grupları, farklı iş tecrübeleri gibi.
Çeşitliliğin sağlanması gerekiyor.
Evet, demin spor sektöründen örnek verdim. O spor sektörü tecrübemden öğrendiğim bir sürü konunun çok farklı alanlarda, çok farklı sektörlerde beni beslediğini görüyorum, bu çok ilginç bir şey. Kariyerimde de dönüp analiz ettiğimde ben en çok hayatta neyi yapmışım dediğimde düşünüyorum ve cevap şu: Ben hiçbir zaman hiçbir şeyi 2 yıldan uzun süre yapmamışım. Benim en güçlü kasım değişiklikmiş demek ki, hiçbir zaman bir konfor alanında kalmamışım, hep yeni şeyler öğrenmeye, hep yeni bir alana geçmeye çalışmışım. Bu öğrenme açlığımdan ve o değişiklikten beslenmemden kaynaklanıyordu önceleri, fakat şimdi dönüyorum bakıyorum çok ilginç, farklı iş alanlarındaki tecrübeler bir yerde, bir potada eriyip inanılmaz besliyor insanı hem yönetici olarak, hem de insan olarak. O yüzden mentorluk yaptığım gençlere de aynı şeyi söylüyorum; korkmayın değişiklikten, farklı şeyleri deneyin, sonra onların puzzle gibi bir araya geldiğini ileride göreceksiniz. O yüzden de mesela spor sektöründe bir tane yetiyle, yani geçmiş futbol ya da sadece gayrimenkul ya da sadece iletişim olan bir insanın orada olması bir yere kadar, o kadar farklı dinamikler var ki. Bütün bu dinamikleri besleyen insanlardan oluşan bir yönetim kurulu olması gerekiyor, keza diğer şirketlerde de. Örnek vermek gerekirse, Türkiye’nin en büyük perakende kuruluşu, halka açık bir kuruluş ve yönetim kurulunda kadın yok. Yani senin kullanıcılarının yüzde 70’i kadın, yani o bakış açısını, o vizyonu almazsan en tepede, nasıl aşağıya indireceksin?
Şu anda Orbit Consulting’de Üst Düzey Yöneticisiniz değil mi Bikem Hanım? Kariyerinizden kısaca bahsedebilir misiniz?
Evet, orada İcra Kurulu üyesiyim. Ben sadece halka açık şirketlerde bağımsız yönetim kurulu üyeliği yapmıyorum, aynı zamanda halka açık olmayan şirketlerde çeşitli danışma kurulu üyeliklerim, icra kurulu üyeliklerim var. Ayrıca da startuplarla da ilgileniyorum, onların yatırım komitelerinde danışma kurulundayım. Konvansiyonel olarak eski bir profesyonel yönetici, finansal danışman, yönetici danışmanı olmama rağmen, son yıllarda yoğun bir şekilde blokzincir ve finteklerle ilgileniyorum ve şirketlerde danışmanlıklar ya da yöneticilikler yapıyorum. Ama asıl son 10 yıldır ilgi alanım, sürdürülebilirlik. Sürdürülebilirlik, döngüsellik, bunlar en fazla ilgilendiğim konulardan biri. O yüzden sürdürülebilirlik konusunda da çok emek verdim, dediğim gibi icra kurulu üyesi olarak aslında türünün tek örneği olan sadece tekstil sektörü özelinde sürdürülebilirlik danışmanlığı yapan bir şirket Orbit Consulting. Onlarla da sektör özelinde ciddi aktivitelerimiz var. Sektörde çok fazla şirkete dokunuyoruz, onların olgunluk seviyesini yükseltmeye çalışıyoruz, onlarla birlikte ben de çok şey öğreniyorum. Çünkü sürdürülebilirlik bir yerde biten bir şey değil, ne yaparsa yapsın şirket ya da siz, bir sonraki seviyeye çıkıyorsunuz, bir sonraki seviyede de yapılacak şeyler var. Yani sonu yok. Uzun yıllardır sürdürülebilir diyorduk, artık döngüselliğe geçtik. Bence hepimizin artık döngüselliği konuşmamız gerekiyor. Blokzincir, dijital varlıklar, enerji verimliliği, sürdürülebilirlik, son yıllarda yoğun olarak ilgilendiğim konular.
Ben kariyerime bir bankacı olarak başladım, o zamanlar beyaz yaka olarak normal bir yatırım danışmanı olarak başlamıştım. Daha sonra portföy yönetimi, hisse senetlerine geçtim, sonra oradan Hazine’ye geçtim. Bir bankanın Hazinesinde yöneticilik yaptım. Hazineden sonra Kurumsal Finansmana geçtim. Bu sefer halka arzlar, şirket birleşmeleri, şirket evlilikleri derken, risk yönetimine geçtim, uzun yıllar risk yöneticiliği yaptım. Yani finansın içinde kalarak hep yeni bir şeyler öğrenerek ilerlemek bana çok heyecanlı geldi. Risk yönetiminden sürdürülebilirliğe geçtim, sürdürülebilirlikten de merkeziyetsiz finansa ve blok zincire geçtim, bütün bu devinim hiç bitmiyor.
Farklı alanlarda, farklı sektörlerde bulunmuş biri olarak sizce kadınların karar mekanizmalarında yer almalarının önündeki en büyük engellerin neler olduğunu düşünüyorsunuz? Biraz aslında spor sektöründen yola çıkarak konuştuk, ama daha genel baktığımızda ne söyleyebilirsiniz?
Bence başkalarının ne yapacaklarına değil de kendimizin ne yapacağına daha kanalize olalım, bu önyargıya bizim çok takılmamamız gerekiyor; bir. Yani dedim ya ilk yıllarda bu önyargıya takılmadan ilerlerdim, böyle bir şeyler yaptılarsa da üstümden akıp gitmişti, fark etmemişimdir, ilgilenmemişimdir. Bizim bunu çok fazla odağımıza almamız gerekiyor. İkincisi; cesur olmamız gerekiyor. Ben de mesela 28 yaşımda 16 erkeğin arasında ne yapacağım diyebilirdim, demedim, hiç aklıma da gelmedi demek. Ya da bu sektör kirli, burada ismimi kirletemem, buralara bulaşamam, burada farklı dinamikler var demememiz gerekiyor. Her yerde olmalıyız. Üçüncüsü; networking çok önemli. Hem kendi networkümüzü geliştirmeliyiz hem de birbirimize destek olmalıyız. Birbirimize destek olmamız çok çok önemli. Tabii ki erkek meslektaşlarımızın desteği olmadan bir yerlere gelmemiz, buradaki o cam tavanı kırmamız mümkün değil, yani toplu bir önyargı kırılması gerekiyor. Ama en azından biz önce birbirimize destek olarak başlayabiliriz, birbirimizin başarısından beslenmeliyiz ve birbirimizi itmeliyiz, öne çıkarmalıyız. Networking çok önemli dedim, farklı alanlarda korkmayıp konforumuzun dışına çıkmalıyız. Burada ben son dönemlerde sırf halka açık şirketlerdeki yönetim kuruluğu üyelikleri değil dışarıdaki şirketlerdeki danışma kurulu üyelikleri, hatta startup’larda yaptığım çalışmalarda da çok beslendim, oralarda da yapacak çok iş var. Bence tecrübelerimizi oraya aktarmalıyız. Önyargıları kırmak öyle kolay değil ama sadece önyargıyla bitmediğini düşünüyorum. Bunu sadece erkekler olarak almamak gerekiyor hem eski jenerasyon, hem iş yapış şekilleri belli olan insanlar, bunu nasıl bir havuz alırsak alalım, bizim bu düşünce yapısına karşı olmamız gerekiyor. Biz derken burada kadınları demiyorum, kadın-erkek, bu şekilde düşünen herkesi. Çünkü bu değişim, en klasik cümledir “değişimin önünde durulamaz”, bu konu da öyle. Yani bütün dünyada bununla ilgili çok büyük farkındalık gelişiyor aslında çeşitlilik ve kapsayıcılıkla ilgili, eşitlik zaten yüzyıldır konuşulan bir şey, ama ulaşılamayan bir ütopya haline geldi. Ama çeşitlilik ve kapsayıcılık önemli bir hale geliyor. O yüzden de bunun önünde durmayacaklar, nesil değiştikçe burada işimiz de daha kolaylaşacak, ama her şeyden önce birbirimize destek olmalıyız, birbirimizin önünde engel olmamalıyız.
Aslında bunlar kadınların bu süreçte dikkate alınmasını sağlayacak faktörler de. Şirket YK’da yer alan kadınlar, sizce erkeklerden farklı mı, farklıysa hangi açılardan farklı, örnek verebilir misiniz? Aslında buna da cevap verdiniz, üzerine konuştuk. Ama siz aslında kadın-erkek ayrımının biraz dışında bu konuya yaklaşıyorsunuz yine de bir şeyler eklemek ister misiniz?
Hepsinin üstünden geçtik aslında. Hep derler ya kadınlar daha duygusaldır. Ben şimdi düşünüyorum, dönüyorum bakıyorum bütün yönetim kurullarındaki bazı olaylara, bazı konulara, erkekler çok daha duygusallar. Sadece kadınlar bunu göstermekten korkmuyorlar. Biz aslında yönetim kurulunda daha rasyonel kararlar veriyoruz, yani duygularımıza dayanmadan, daha verilere dayanarak kararlar veriyoruz. Çoğunlukla çoğu erkek meslektaşım, daha duygularından yola çıkarak kararlar, daha önceden kafalarında oturmuş fikirlerle karar veriyorlar. Dediğim gibi bunlar çok prototip, önyargılar, yani genellememek gerekiyor. Çok farklı insan tipleri var, burada o yüzden ben bunu bir kadına-bir erkeğe indirgemekte hep zorlanıyorum, onu gösteren çok erkekle de yönetim kurulunda yer aldım o yüzden bu insan karakteriyle de ilgili bir şey. Burada bu iş yapış şeklini, bu düşünce sistemiyle uğraşmak gerekiyor.
İlk kez 28 yaşında YK’ya aday gösterilmiştiniz, değil mi? İlk kez 28 yaşında YK’da yer almıştınız?
Evet.
Size süreçte kim ulaşmıştı, yoksa siz mi ulaşmıştınız ve aday gösterilmenizde sizce hangi özellikleriniz öne çıkmıştı?
Benim için sürpriz oldu aslında, Yönetim Kurulu Başkanımız direkt telefon açarak beni Yönetim Kurulunda görmek istediğini söyledi, ben de ilk etapta şaşırdım. Çünkü benim de demek ki önyargılarım varmış, çünkü o pozisyon için, orada belli bir yaşta olmalısın, şirket sahibi olmalısın, şu olmalısın, bu olmalısın, öyle bir önyargılar vardı ki kafamda. Ben doğru insan mıyım, ne yapacağım, benden ne istiyorsunuz dedim ki bakın bugün bile hala konuştuğum arkadaşlara aynı şeyi söylüyorum; biri size bir şey söylediğinde önce soruyor musunuz beni hangi pozisyon için istiyorsunuz, benden nasıl faydalanmayı düşünüyorsunuz, ben size ne katabilirim, niçin istiyorsunuz diye sorguluyor musunuz diyorum.
Aslında ben bu soruyu 28 yaşımda o şaşkınlığıma rağmen sormuşum. O da bana çok detaylı açıkladı, gerçekten de o günkü pozisyonum gereği Kurumsal Finansman Müdürüydüm, Türkiye Sınai Kalkınma Bankasında ve o şirkette de yapılması gereken bazı şirketleşme çalışmaları, halka arz ve yabancı ortaklık projeleri vardı. Başkanımız, bütün bunlarla ilgili bu liyakata sahip, bu konuda benimle birlikte çalışacak bir kişiyi yönetim kurulunda görmek istiyorum demişti. Gerçekten de o da çok vizyoner bir kişiydi, zamanın ötesinde bir şekilde o pozisyon için o kişiyi liyakatiyle arayıp bulmuş. Ve demek ki kendisi de takılmamış kadın-erkek, genç-yaşlı konusuna, o yılda orada Yönetim Kurulunda o yetkinliğe ihtiyacı olduğu için teklif etmiş. Ama tabii ki beni düşünmesinin nedeni sırf yetkinlik değil bir anlamda da network, çünkü o ortamlarda olan bir insandım, camiadaki her şeyle ilgileniyordum, ilgi gösteriyordum, toplantılarda yer alıyordum. Ama beklentim Yönetim Kurulu olarak değildi, sadece ilgilendiğim için yer alıyordum. Demek ki o network, bir şekilde aklına düşmüş ve liyakat de o pozisyonu sağlamış.
Peki, yıllardır YK’da yer alan bir insan olarak, yönetim kurullarında yer almak isteyen profesyonellere önerileriniz neler olurdu?
Tek yönlü olmasınlar, çok yönlü olmaları gerekiyor. Bir büyüğümüz, aslında çok iyi bir ekonomisttir, bankamızda Yönetim Kurulu üyesiydi. Bir gün sohbet ederken sen neredesin dedi, ben de dedim Kurumsal Finansmanda Müdürüm. Çok iyi dedi, hiçbir şeyi tam bilmezsiniz, her şeyden biraz bilirsiniz, siz tam Yönetim Kurulu üyesi olacak insansınız dedi. Çok gülmüştüm o yıllarda. Bundan 20 yıl evvel böyle bir şey dedi. Ama aslında işin içinde bir şaka da olsa çok doğru bir şey söyledi. Çok fazla şeye ilgi duymak, çok fazla alanda bilgi toplamak, beceri toplamak gerekiyor. O yüzden dediğim gibi hiçbir zaman tek yönlü olmamalılar. İyi bilmek çok iyi ama birçok şeye de ilgi duymak, bilmek, içinde yer almak gerekiyor; bu benim için çok önemli. İkincisi de; ben uzun süre izledim, ondan sonra harekete geçtim yönetim kurullarında. Bu illa yönetim kurulları değil kariyerleri boyunca da izleyip hareket etsinler, bu jenerasyon için biraz ters bir kavram söylüyorum çünkü onlar hemen kendilerini öne atmayı seviyorlar ama izlemek önemli bir şey. Son olarak kendilerine güvensinler, cesaret etsinler, bunlar en önemli şeyler. Başkalarının önyargılarına takılmamalarını istiyoruz, bizler asıl kendi önyargımıza takılmayalım, kadın-erkek değil kendimiz için bir şeyler yapmaya çalışalım.
Toplamda kaç yıldır YK’da yer alıyorsunuz?
12 yıl olmuştur.
Peki, bir kadın YK üyesi olarak değil de genel YK üyesi, bir direktör olarak yaşadığınız en büyük zorluklar nelerdi bu süreçte?
İlk yıllarda genç olmamdan kaynaklanan dikkate alınmama zorlukları yaşadım. Çünkü ben sadece kadın değil en gençtim, aynı zamanda da hem kadın, hem en gençtim. Yani zorluklar derken, işin zorlukları. Süreçlerin her şirket özelinde, her dönem özelinde, özellikle kriz dönemlerinde yaşanan zorluklar, işin getirdiği zorluklar var. Yoksa beni yönetim kurullarında kişisel olarak zorlayan hiçbir şey olmadı.
Bu aday gösterme süreci, YK’ların işleyişiyle ilgili paylaşabileceğiniz, bugüne kadar deneyimlediğiniz en iyi örnek hangisiydi?
Yok öyle bir deneyimim, çünkü bu süreçlerin çok kötü olduğundan zaten dert yanıyorum, böyle bir süreç yok. O ona söylüyor, o buna soruyor, bunu bu kadar büyük şirketlerin, bu kadar kurumsal, bu kadar uluslararası şirketlerin hala aday gösterme süreçlerini bu eski metotlarla yönetmeleri kabul edilemez. Ya da benim karşıma çıkmadı herhalde. Bu kadar konvansiyonel ve eski tür yöntemlerle yapıyor olmaları hala çok acı. Varsa öyle yapanlar beni de gönderebilirsiniz o süreçlere, ben de deneyimlemiş olurum, çok iyi olur.
Profesyonel iş yaşamınız dışında hangi uğraşlarınız var, yani Bikem Kanık iş hayatı dışında bir gününü, bir hafta sonunu nasıl geçirir?
Hafta sonumu genelde Sapanca’da bir çiftliğim var, göl kenarında geçiriyorum ailemle. Oğlum var, bu sene yurtdışında üniversiteye başladı, onunla yoğun bir şekilde mesai harcadık, onu yerleştirdik, yeni hayatımıza alışmaya çalışıyoruz. Bikem Kanık’ın 11 yaşından beri hayatındaki en büyük iş dışı aktivite Galatasaray. Ben Galatasaray Lisesi mezunuyum, Galatasaray Spor Kulübünde uzun yıllar spor yaptım, Galatasaray Spor Kulübünde uzun yıllar yöneticilik yaptım, her kademede bulundum. Divan üyesiyim, şirketlerinin kuruluşunda yer aldım, hatta bazı şirketlerini kurdum. Hafta sonlarım maç izleyerek, arkadaşlarımla Galatasaray’ı konuşarak, dostlarımla bir araya gelerek geçiyor. Ama hayatta en zevk aldığın şey ne dersen, seyahat.
Son olarak startuplara destek vermek çok hoşuma gidiyor. Startup’lardaki en önemli hikâye, birkaç tane başarısızlık yaşayacaksın ki doğru şirketi kurabilesin, daha doğrusu girişimcilikteki en önemli hikâye bu. Biz konvansiyonel iş yapış şekillerinden gelen bir jenerasyonuz, benim yaş grubum. Bu startup’lardaki yeni jenerasyon çok heyecanlılar ve bir sürü fikirlerle ve teknolojiyle, bilgisayar ve transformasyonla geliyorlar ve bizlerden bu konuda çok ilerideler. Fakat onların da deneyimlemediği bizim o geçmiş yıllarda edindiğimiz iş yapış şekillerinin tecrübeleri var. Bu ikisini doğru bir şekilde bir potada eritmek gerekiyor. Bizim onların şeklini bozmadan, onlara katacağımız bazı deneyimlerimiz, bazı bilgilerimiz var ve bunları dinleyip-alıp kendi birleştirmeleri gerekiyor. Fikirleri her neyse, kurmak istedikleri şirketi, yapmak istedikleri iş her neyse, onun temel amacından sapmadan, buradaki geçmiş tecrübeyi ve bilgiyi de bir şekilde bunun içerisinde eriterek ilerlemeleri gerekiyor. Çünkü bu çok eşsiz bir kombinasyon, onların bu bilgiye ve bu tecrübeye ulaşması bir şekilde yıllar alacak, bizim aldığı gibi. Bu kombinasyon bazı şirketlerde çok doğru yapılıyor, ben de mesela icra kurulunda olduğum bazı şirketlerde bunlardan çok mutlu oluyorum. Birkaç ufak şey bile verebilirsek orada fikir ya da bakış açısındaki değişiklik o yeni jenerasyona, belki bir-iki hatayı eksik yaparız ve o şirketin daha sağlıklı sürdürülebilir şekilde bir sonraki etaba geçmesini sağlayabiliriz. O yüzden de bizlerin onlara söyleyeceği ama onlardan da öğreneceğimiz çok şey var.