İş Dünyasına Yön Veren Kadınlar Röportaj Dizisi x Nakiye A. Boyacıgiller
Geleceğin yöneticilerini eğiten kadın öğretim üyelerinden biri olarak bilimsel bulgular ve tecrübeleriniz göz önünde bulundurulduğunda kadın öğrencilerinize ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Nakiye A. Boyacıgiller: Öncelikle, öğretim üyesi olarak kendi hayat öykülerimizi paylaşmamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Lisans eğitimimden bu yana hep yönetim bilimleri fakültelerinde bulundum, özel sektör deneyimim var çok uzun yıllar yurt dışında çalıştım, yönetim konusunda uzun yıllardır araştırma yapıyorum ve ders veriyorum. Tüm öğrendiklerimi öğrencilerimle paylaşmaktan keyif alıyorum. Zaten etkileşimli bir şekilde ders veriyorum ki böylece derslerin hem benim hem de öğrencilerim için daha keyifli geçtiğine inanıyorum.
Kadın öğrencilerime yaptığım en önemli öneri kesinlikle kariyer hedeflerini yöneticileriyle paylaşmalarının gerekli olduğu. Maalesef araştırmalar gösteriyor ki kadınlarının kariyer odaklı olmadıklarını varsayan çok yönetici var. Örneğin artık çok uluslu şirketlerde yurt dışı deneyim kazanmış olmak çok önemli, halbuki “kadın olarak ailesi var, yurt dışına gitmek istemez” diye düşünen çok şirket yöneticisi olduğunu biliyoruz, araştırmalar bunu gösteriyor. Böyle olunca kesinlikle yöneticilerinize bunu hedeflediğinizi söylemeniz gerekiyor.
Bu bağlamda hem kadın hem erkek öğrencilerimle paylaştığım başka bir inancım da var; yurt dışı deneyimi günümüzde çok önemli ve bunu edinmek için fedakarlık yapmaya hazır olmalılar. Bu konuda birçok genç yöneticimizin çekingen davrandıklarını gördüm... Eşim ne yapar, çocuklar ne olur, annem babam ne olurlar diye etraflarına gerçek olmayan duvarlar yaratıyorlar.
Bir de kadınlar erkeklere kıyasla yeni bir iş veya terfiinin peşinden giderken daha çekingen olabiliyorlar. Bir kadına terfi teklif ettiğinizde henüz hazır değilim diyebiliyor. Yeni bir pozisyona geçmeden hiç bir eksiklerinin olmaması gerektiğini düşünüyorlar. Halbuki erkekler tüm gerekli yetkinliklere sahip olmasalar bile ben zaten yaparım diye düşünüyorlar. Bunu hem araştırmalar destekliyor hem de kendi deneyimimden örnek verebiliyorum. Sabancı Üniversitesinde 10 yıl dekanlık yaptım. Ancak kurucu rektörümüz rahmetli Tosun Terzioğlu bana dekanlığı ilk teklif ettiğinde “Henüz dekan olamam, bölüm başkanlığı bile yapmış değilim” demiştim! Allah’tan Tosun Bey dinlemedi, sana güveniyoruz dedi ve neticede işi kabul ettim ve Sabancı’da en uzun süre dekanlık yapmış kişi oldum.
Akademide yönetim görevlerinde yer alan kadınlar sizce erkeklerden farklı mı ve hangi açılardan farklı? Örnek verebilir misiniz?
Nakiye A. Boyacıgiller: Genellemeleri çok sevmem. Bir bilim insanı olarak erkeklerin ve kadınların aralarındaki farkın iki cinsiyet arasındaki farktan daha büyük olabildiğini biliyorum. Yine de birçok kültürde kadınların daha duyarlı, daha iyi empati kurabilen, takım çalışmasına daha yakın olduklarını görüyoruz. Bence bu yüzden kadın yöneticiler akademik hayata çok daha uygunlar. Öğretim üyelerini yönetmek kolay değil, bireysel çalışmaya alışık, özgür ruhlu kişilerdir genelde. “Ben karar verdim söyle yapılacak” diye yönetmek çok yanlış. Kadınların genel olarak daha başarılı olduklarını düşünüyorum bu tür ortamlarda. Yani Türkiye’de ve dünyada çok daha fazla kadın dekan ve rektör görebiliyor olmalıyız. Sabancı Üniversitesi’nde kadın dekan, direktör ve rektör yardımcısı yüzdemiz çok yüksek, yüzde 50, bununla gurur duyuyorum. Ayrıca mezun olduğum Boğaziçi Üniversitesinde Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu son rektör seçiminde oyların yüzde 86'sını almış. Çalışma arkadaşlarının onu ne kadar başarılı gördüklerine güzel bir örnek. Bugün Türkiye’de kadın rektör sayısı 13 hâlbuki bunun çok üstünde olmalı.
Türkiye’de yönetici eğitiminin içeriğini toplumsal cinsiyet eşitliği açısından değerlendirir misiniz? Sizin derslerinizde veya meslektaşlarınızın derslerinde bu konuya yer var mı?
Nakiye A. Boyacıgiller: Maalesef şimdiye kadar yeteri kadar önem verildiğini düşünmüyorum. Birazı bizim kabahatimiz. Türkiye’deki söylem (kadınlar arasında da öyle) yönetim konusunda ayırımın olmadığı yönündeydi. Ancak yeni yeni bu konuda bilinçleniyoruz. Kaynaklar yetersizdi ki bu konu işlenecekse araştırma bulgularına dayalı verilmeli. Öte yandan Sabancı Üniversitesindeki Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Merkezi gibi birçok üniversitede bu konulara yönelik çalışmalar artıyor, bu da tabii umut veren bir gelişme. Mor Sertifika Programı kapsamında, lise öğretmenlerinin toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin farkındalıklarının geliştirilmesini sağlayarak eğitimde toplumsal cinsiyete yönelik ayrımcılığın giderilmesi amaçlanıyor. Üniversitelerdeki öğretim üyeleri için benzer programlar veya en azından seminerler olmalı. Zira sorun en iyi niyetli birinin dahi kadın ve erkek öğrencilere farklı davranabildiklerini biliyoruz. Kadınların iş gücüne daha fazla katılmalarını istiyorsak ki Türkiye’nin daha hızlı gelişmesi için bu şart. O zaman kadınlara daha adil davranan bir iş dünyasına ve erkeklere gereksinim var. Bu artık bir kadın meselesi değil, bir memleket meselesi olarak görülmeli.
Öğretim üyeliği dışında hangi uğraşlarınız var? Bu uğraşlar sizin akademik hayatınızı nasıl etkiliyor? Hayatınızı neler dolduruyor?
Nakiye A. Boyacıgiller: Gençliğimden beri akademik profesyonel örgütlerde gönüllü olarak çalıştım ve hala çalışıyorum. Araştırmalarım kadar bu örgütlerdeki çalışmalarımın sayesinde uluslararası bilinirliğim oldu. Örneğin; 2014-2015 yılında Academy of International Business’nin (AIB) dünya başkanı olmuştum. AIB 86 ülkede 3229 üyesi ile uluslararası işletmedeki en saygın akademik mesleki kuruluş. AIB 2013 yıllık toplantısını İstanbul’da yapılmasını sağlamıştım ve şimdiye kadar AIB’nin tarihinde yıllık kongreye en fazla katılım olmuştu; 1200 akademiysen Türkiye’ye gelip ülkemiz hakkında çok güzel izlenimlerle ayrılmışlardı. Yabancı ülkelerdeki işletme fakültelerinin danışma kurullarında üyeliklerim var (Almanya, İtalya, Güney Afrika). Bunlardan çok keyif alıyorum hem çok şey öğreniyorum hem de katkı sağlayabildiğimde ayrıca çok mutlu oluyorum... Özellikle Afrika’daki çalışmalarımı çok anlamlı buluyorum. Ayrıca akademik hayatın dışında tutkulu olduğum iki konu hakkında gönüllü çalışmalarım var: birisi kadın konusu diğeri hayır işleri. Kadın konusunda iki grupta faal olarak çalışıyorum. Üniversitemizin başını çektiği Bağımsız Kadın Direktörler (BKD) projesinin danışma kurulu üyesiyim. Ayrıca genç kadınlarımızı güçlendirmek için çalışan Değişim Liderleri Derneği’nin yönetim kurulu üyesiyim. Son olarak da ABD’de oturan Türk arkadaşlarla kurmuş olduğumuz Turkish Philantropy Funds’ın yönetim kurulundayım. Anlayacağınız gönüllü işlere gönlünü vermiş biriyim. Liderlik vasıflarımın bu kuruluşlarda geliştiğine inanıyorum ve öğrencilerime böyle kuruluşlarda çalışmalarını öneriyorum... Hem topluma katkın oluyor... Hem de sürekli yeni şeyler öğreniyorsun. İnsanlarla ilişki kurmaya çok önem veren biriyim. Yeni insanları tanımayı çok seviyorum ve bu konuda öğrencilerime de tüyolar veriyorum. Türk kültürü derin dostluklara çok önem veren bir kültürdür. "Strength of weak ties" diye bir kavram var literatürde; ilişkide olduğunuz insan sayısı yüksek fakat bağlar zayıf ise çözüm bulma şansınız da yükseliyor. Örneğin; Silikon Vadisi bunun çok yaygın kullanıldığı bir yerdir. Dolayısıyla "networking" denilen şey sadece iyi ilişkiler kurmak ve sürdürmek değil, bunun ötesinde sorunların da çözülebildiği ilişkiler geliştirmeyi kapsar.
Sizce Türkiye’de yönetim kurullarına kadın oranının artması nasıl sağlanabilir? Pek çok ülkede uygulanan ve AB parlamentosunda da onay bekleyen Yönetim Kurullarında Kadın Kotası konusunda ne düşünüyorsunuz?
Nakiye A. Boyacıgiller: Ben kesinlikle kotaya inananlardanım. BKD olarak 2012 yılından beri bu konuda çalışıyoruz ve değişimin çok yavaş gerçekleştiğini gözlemliyoruz. Araştırmalar yönetim kurullarında çeşitlilik olduğunda performansın birçok açıdan arttığını göstermekte. Peki, buna rağmen değişim neden yavaş? Çeşitli sebeplerden söz edilebilir. Tüm dünyada insanların kendine benzeyen insanları işe almayı tercih ettiği bir gerçek ve yapılan araştırmalara göre aynı zamanda güvenin de az olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Öte yandan Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Behlül Üsdiken'in 2008* yılında yaptığı araştırmaya göre Türkiye'de büyük holdinglere bağlı şirketlerdeki 299 yönetim kurulunda ortalama 5,7 kişi görev alıyor ve bu kişilerin %70'i grubun içinden ama şirketin dışından üyelerden oluşmakta. 2015 yılında yapılan bir diğer** araştırma da yönetim kurulu üyeliklerinin aynı kişiler arasında paylaşıldığını ve buradaki dar gruba girmenin zorluğuna dikkat çekiyor. Dolayısıyla zaten düşük güvenden ötürü dar kalan "yönetici" grubuna kadınların dahil olması ve mevcut durumu değiştirmesi zaman içinde kendiliğinden olabilecek bir durum şeklinde yorumlanamaz. Bu koşullarda kadının yönetimde aktif rol alması için dışarıdan müdahale zorunluluğu ortada gözükmektedir. Şirketler için ölçülebilir hedefler çok önemli. Amerika’ya yüksek lisans için gittiğimde işletme fakültelerinde çok az kadın öğretim üyesi vardı. 1986 yıllında Berkeley’den doktoramı alıp ders vermeye başladığımda bir kız öğrencim ilk dersten sonra ‘Hocam ilk defa bir kadından ders alıyorum’ demişti! 1986 yılı... Yani o kadar önce değil. Bugün Amerika’daki işletme fakültelerinde ortalama kadın oranı yüzde 50’ye ulaştı ve bu değişim yasal ortamdaki değişikliklerinin sayesinde oldu. Parlamentoda kadın yüzdesinin artmasının bir hak ve adalet meselesi olduğunu düşünüyorum. Meclisimizde daha çok kadın olsa daha iyi çalışacağına inancım tam ve bunu bir kadın vatandaş olarak hak ettiğimi de inanıyorum. Erkekler gücü ellerinden bırakmak istemiyorlar... Kota şart! Yoksa yıllar alacak değişimin gerçekleşmesi. Bu arada meclisimiz olsun, yönetim kurulları olsun, hatta televizyondaki panellerde dahi sürekli erkeklerin önde olmalarının ülkemizin dışarıdaki imajını zedelediğine de inanıyorum. İstediğimiz kadar çağdaş olduğumuzu söyleyelim... Çağdışı bir görüntü veriyoruz.
* Üsdiken, B., & Yıldırım Öktem, Ö. (2008). Kurumsal Ortamda Değişim ve Büyük Aile Holdingleri Bünyesindeki Şirketlerin Yönetim Kurullarında ‘İcrada Görevli Olmayan’ ve ‘Bağımsız Üyeler. Amme İdaresi Dergisi, 41(1), 43-71.
** Üsdiken, B., Yıldırım-Öktem, Ö., & Şenol, F. N. (2015). İç halkaya dâhil olmak: Türkiye'deki büyük aile holdinglerinde profesyonel yöneticiler. ODTÜ Gelişme Dergisi, 42(3), 521.