Nakiye Boyacıgiller: Sabancı Üniversitesi olmasaydı  Türkiye’ye dönmezdim. Başka üniversitede bu kadar mutlu olacağımı da düşünmüyorum, çünkü bizim üniversitemizin temel değerleri benim temel değerlerimle çok örtüşüyor. hep birlikte burada, Türkiye için çok önemli ve çok güzel işler yaptığımıza inanıyorum. Bu çorbada benim de birazcık tuzumun olması hayatımın sonuna kadar benim için bir gurur kaynağı olacaktır.


Çok genç bir fakülte olmasına rağmen çok büyük başarılara imza attı…
Dünyadaki yönetim bilimleri okullarının yalnızca % 5’inin sahip olduğu AACSB akreditasyonunu (the Association to Advance Collegiate Schools of Business) aldı…

Dünyanın en önemli yönetim bilimleri okullarından biri olan MIT Sloan’ın bölgedeki tek stratejik ortağı oldu… Ana hatlarıyla sözünü ettiğim bu başarıların sahibi Yönetim Bilimleri Fakültesi. Nakiye Boyacıgiller 9 yıldır bu fakültenin dekanı.

Dekan oluşunuzdan öncesi ile başlayalım dilerseniz. Türkiye’ye gelişiniz nasıl oldu?

NAKİYE BOYACIGİLLER: Biraz yaşım ortaya çıkacak ama, Boğaziçi Üniversitesi’nden 1974 yılında lisans derecemi bitirdikten sonra Amerika’ya yüksek lisans yapmak üzere gittiğimde eşim Ziya’yla birlikte aklımızda hep Türkiye’ye dönmek vardı. Fakat, doktora falan derken eğitimimim epey uzadı, Ziya orada bir şirket kurdu. Bir de 80’ler Türkiye’nin kötü yıllarıydı. Biz ne zaman dönmeye kalksak, ailemiz “aman ne yapıyorsunuz orada işiniz iyi” diyorlardı. Neticede mezuniyetten sonra 29 yıl Amerika’da kalmış olduk. Çok da mutluyduk, yani nankör olmamak lazım. Bize orada çok güzel fırsatlar sunuldu, güzel bir yaşamımız vardı. Ama Türkiye ile de bağlarımızı yakın tuttuk,  her yaz geldik. Sabancı Üniversitesi’nin kuruluş aşamasında yapılan arama konferansına davet edilmiştim. Bu konferansa katılmak benim için bir şanstı. Akademik açıdan hayatımın en heyecanlı, en mutlu üç günüydü Nesrinciğim. İnanılmaz keyif almıştım, yeni bir üniversitenin kuruluşuna bir katkıda bulunmak ve onu hayal etmek beni müthiş mutlu etmişti. Fakat o zamanlar kızlarımın henüz liseli yıllarıydı, lise de çocukların en zorlu zamanı.

Evet ergenlik dönemi.


NAKİYE BOYACIGİLLER: Onun icin üniversitenin ilk yıllari kızlarımın  okul durumundan ötürü benim katılabileceğim bir dönem değildi. Ama, üniversite kurulduğunda ziyaret ettim ve bağlarımı hep yakın tuttum. 2002 yazıydı, o zamanki rektörümüz Tosun Bey’den bir gün bir telefon geldi. Kendisi ile tanışmıyordum henüz, çünkü Tosun Bey arama konferansında yoktu. Benimle buluşmak istedi. Bende o kadar safım ki, bu görüşmeye fazla bir anlam verememiştim. Tatil için buradaydım, 1-2 gün daha İstanbul’daydım, hatta üniversiteye gelebilecek durumum yoktu. Tosun Bey bana “sen neredeysen ben oraya gelirim” dedi. Oturduk 1,5 saat sohbet ettik. Fakültenin o zaman bir takım sorunları vardı, onları anlattı.  Tosun Bey konuşurken, bana bunları neden anlatıyor diye düşündüm. Hatta kendisine de sordum. “Senin gelip dekan olmanı istiyoruz” dedi. “Ben henüz bölüm başkanı bile olmadım, nasıl dekan olurum?” deyince, Tosun Bey, “biz sana güveniyoruz fakülte küçük sen yaparsın” demişti. Neyse döndüm, eşimle konuştum ve düşündüm. O zaman tam 49 yaşındaydım. Amerika’da bir sürü şey yapmıştık, bir sürü başarıya da imza atmıştık ama Türkiye’ye bir katkı sağlayamamak hep içimizde kalmıştı. Ziya ile artık bu fırsatı değerlendirelim, teklifi kabul edelim diye karar verdik. Kızlarımdan biri üniversiteye gidiyordu. Küçük kızım da üniversiteye başlamak üzereydi. Bir yıl beklerseniz gelirim dedim. Vallahi beni bir yıl beklediler. Küçük kızım Esen liseyi bitirdi, 2003 yılında biz de İstanbul’a geldik ve Sabancı Üniversitesi’ndeki yıllarım dekan olarak başladı.

                                                

Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanlığınız döneminde uluslararası çapta önemli işlere imza atılmış. Biraz bunlardan söz eder misiniz?


NAKİYE BOYACIGİLLER: Dünyadaki ekonomi küreselleştikçe bir üniversitenin bir tek ulusal boyutta başarılı olması yeterli değil. Özellikle yönetim bilimlerinde bugün bir öğrenci yetiştiriyorsanız onu mutlaka ama mutlaka bir tek Türkiye pazarı için değil dünya pazarı için hazırlamalısınız. Bu nedenle bizim uluslararası iş birliklerimiz fevkalade önemli. Biliyorsunuz üniversite olarak da değişim programlarına çok önem veriyoruz bu programlar ile ilgili çok iyi çalışan uluslararası ofisimiz var. Fakat şunu da gördük ki: ERASMUS programı dahilinde bunu yapmak çok zor değilse de, Sabancı Üniversitesi olarak  çok kısa zamanda Türkiye’de çok güzel isim yaptık. Fakat yurt dışında bu etkiyi almanız biraz daha zaman alıyor. Eğer bir uluslararası kalite belgesi cebinizde varsa kendinizi tanıtmak çok daha kolay oluyor. AACSB’nin akreditasyonunu onun için istedim. Türkiye’de Sabancı Üniversitesi olarak adımızdan ötürü, neredeyse ilk günden kamuoyunun güvenini ve saygınlığını kazanmıştık. Bunda özellikle rahmetli Sakıp (Sabancı) Bey’in ve Güler (Sabancı) Hanım’ın da yaptıklarının çok önemli rolü  var. Kısa zamanda üniversite olarak yaptığımız işlerin ne kadar ciddi olduğunu insanlar gördüler ve biz ülke çapında “tamam Sabancı Üniversitesi çok çok iyi iş yapar” inancını kabul ettirdik. Ama Türkiye sınırı geçtiğiniz  anda “Sabancı nedir?” sorusuyla karşılaşıyorsunuz. Bu akreditasyon süreci o yüzden çok önemliydi. Dünyada  13 binden fazla yönetim bilimleri  programı var  ve bunların ancak yüzde 5’inde var AACSB  akreditasyonu dediğimiz şey. Çok çok önemli ve  müthiş hızlı şekilde dış dünyaya bir sinyal gönderiyorsun “biz çok kaliteliyiz” diye.

AACSB akreditasyonunu alabilmek için gereken ön hazırlıklar epey zorlu bir süreçti, 5-6 yılımızı aldı. Hem öğretim üyelerinin çalışmaları, araştırmaları, yayınları, müfredatımızın dünya standardında oluşu, mezunlarımızın başarıları, iş dünyasıyla olan ilişkilerimiz tüm bunları kapsayan müthiş dosyalar hazırlandı ve gönderildi. Sonra AACSB’den dekanlardan oluşan bir heyet buraya geldiler 3 gün bir denetim yaptılar. Yazdığımız şeylerin doğruluğunu kontrol ettiler.  Hazırlıklar için 5-6 yıl harcadık ve sonuçta Türkiye’de AACSB akreditasyonu almış olan ikinci fakülteyiz.  Onun ardından tabii ki MIT ile olan iş birliğimiz de fevkalade önemli. Çünkü, o da bir anlamda kendinizi nasıl bir ligde konumlandırdığınızı gösteriyor. MIT,  Türkiye’de kendi eğitim felsefelerine, vizyonlarına en uygun hangi fakülte olduğunu araştırarak bizi seçti. MIT ile kimyamız çok uyuştu. Bence burada rektörümüzün uzun yıllarını MIT’de geçirmiş olmasının da  rolü vardı. Benim de kimyam tuttu MIT’deki kişilerle. Kişilerin uyumu da önemli. Çünkü neticede sırf kurumlar birleşmiyor insanlar da birleşiyor, insanlara insan olarak güvenmeleri gerekiyor. MIT Sloan ile birlikte çok güzel işler yapıyoruz.

                                               

Enerjinizi çevrenize, iş arkadaşlarınıza aktarıyorsunuzdur, insanlar bundan etkileniyordur. Bir kadın dekan olarak MBA, EMBA programlarında kadınlara pozitif öncelik tanıyor musunuz bu programlara başvurularda bir kota var mı?


NAKİYE BOYACIGİLLER: Kotamız yok, hiçbir zaman olmadı ama kadın-erkek oranlarına baktığımızda, yurt dışı ile kıyasladığınızda durum hiç fena değil. Programlarımızdaki kadınların oranı % 30 ile 40 arasında. Bunun % 50 olmasını isterim. Fakat şunu söyleyeyim Nesrinciğim: Ben daha gençken de feministtim. Her zaman bu konuda Türkiye’yi savunurdum. Yurt dışında Türkiye yanlış tanınıyor. Biliyorsun Türkiye’de akademisyenlerin yüzde 38’i kadındır. Bunun uluslararası kıyaslamalarda iyi olduğunu hep savunmuşumdur ama Türkiye’ye döndükten sonra ülkemizde maalesef kadının durumu genel olarak bakıldığında iyi değil. Bu konu benim için artık tutkulu bir halde önemli bir iş oldu. Ve fakültenin dışında STK’larda yaptığım gönüllü işlerim hep kadın konularında oluyor. KAGİDER’in danışma kurulundayım. Şimdi öğretim üyelerimizden Melsa Ararat’ın başını çektiği Bağımsız Kadın Direktörler projesinde de danışma kurulundayım. Yani kadınların durumuna iş dünyasında çok fazla eğilmemizin gerekliliğine inanıyorum. Kadınların eğitim konusu ve iş dünyasının ilerlemeleri için hem kişisel olarak hem de dekan olarak elimden gelen desteği ve liderliği yapmak isterim çünkü bu Türkiye için fevkalade önemli bir konu. Kadın forumumuz GENDER Forum’un varlığı da benim çok gurur duyduğum bir şey. Onlara da elimden geldiğince destek veriyorum.

                                               
 
Kaç dönem dekanlık yaptınız kaçıncı dönemdesiniz?

NAKİYE BOYACIGİLLER: Dekanlıkta 3. dönemimi bitirdim, 9 yıl oldu şimdi 10. yılımdayım. Bu Sabancı Üniversitesi içinde rekor olmuş oluyor.

Dekanlıktan sonraki kariyerinize ilişkin düşünceleriniz, planlarınız nedir?


NAKİYE BOYACIGİLLER: 10 yılı Ağustos sonunda dolduruyorum. Ondan sonra bir yıllık sabbatical hakkım oluyor. Bu süre içinde bundan sonra yapmak istediklerim ile ilgili biraz düşüneceğim. Biraz sevgili eşimin üstündeki işleri alacağım. Ailenin yükünün çoğunu 10 yıldır o üstlenmişti. Bu anlamda Ziya’ya borcum var, yapmamız gereken bir takım ailevi işler var. Ama tabii ki üniversitede kalacağım, derslerime döneceğim, yapmak istediğim bir takım işler var, bir kitap projem var, biraz da hayatımın bundan sonraki bölümünde ne yapmak istediğimi düşüneceğim.Yönetim bilimleri profesörü olmama rağmen dekan olmadan önce  hayatımda hiçbir zaman yönetici olarak çalışmamıştım. Dekanlık bir anlamda bir yöneticilik, pek de sevdim ben bu işi. Proje insanı olduğumu gördüm. Bir takım ile birlikte bir projeyi başından sonuna kadar götürmek çok hoşuma gitti. Sabancı Üniversitesi’nden hiçbir şekilde ayrılmayı düşünmüyorum yine profesör olarak devam ederim. Derslerim ve kendi çalışmalarımla birlikte belki birkaç tane farklı projede de görev almak isterim.

                                                       

Sivil toplum kuruluşlarında mı?


NAKİYE BOYACIGİLLER: Evet o tür veya üniversite içinde de farklı projeler olabilir. Düşündüğüm bir şey ama henüz herhangi bir yere söz vermek istemiyorum. Danışma kurullarından, yönetim kurullarından çok davet alıyorum. Şu anda iki üniversitenin danışma kurulundayım..  AACSB’nin de  Uluslararası Yönetim Kurulundayım.

Aslında siz çok iyi bir siyasetçi olursunuz. Siyasete atılmayı düşünür müsünüz?


NAKİYE BOYACIGİLLER: Boğaziçi’nden mezun sınıf arkadaşlarıma baktığımda bizim gibi eğitimli çok daha fazla kişinin siyasete girmiş olmasını  isterdim. Siyasete girmiyoruz ve bundan ötürü Ankara’da işler istediğimiz gibi gitmiyor diye de çok fazla konuşmaya hakkımız yok diye zaman zaman düşünürüm. Benim siyasete girme konusunda bir iki sorunum var. Biri, kişilik olarak çok açık bir insanım, yani düşüncelerimi doğrudan ifade ederim, diplomatik olmayı beceremem. İkincisi de, ben Amerika’da doğdum, çift vatandaşlığım var hiçbir zaman da bunu saklamadım. Sanırım bu da benim için olumsuz bir faktör olur. Ama sana katılıyorum, şartlar farklı olsa siyasetle kesinlikle ilgilenebilirdim. Eşim Ziya bunu ne kadar ister bilmiyorum. Çünkü Ziya’nın babası Millet Meclis’indeydi bunun ne kadar zor bir hayat olduğunu çok yakından biliyor.

Öyle mi kayınpederiniz milletvekiliydi yani?

NAKİYE BOYACIGİLLER:  Evet Demokrat Parti milletvekiliydi. Ama partinin faaliyetlerini eleştirdiği için ilk ihraç edilenlerden oldu. Rahmetli kayınpederimle o açıdan benzeşiriz, ikimizin de tutkulu siyaset merakımız vardır ama, bilmiyorum Nesrin, biraz zor olur herhalde benim için. Ben en iyisi çok sevdiğim öğretim üyeliğine devam edeyim!

Çok güzel, hoş geldiniz ve müthiş bir renk kattınız. Sabancı Üniversitesi gibi çok genç bir üniversitede kadın dekan olması bence Sabancı Üniversitesi’ni toplum içinde de farklı bir şekilde konumlandırmıştır.


NAKİYE BOYACIGİLLER: Olabilir.

                                  

Aslında takım çalışmasına yatkın, çok sıcak bakan bir insansınız. Bu özelliğinize ben de şahit oldum: Çok kereler üniversitedeki organizasyonlarda, biz çılgınlar gibi koştururken hemen gelirdiniz ve ben ne yapayım, size nasıl yardım edeyim diye sorardınız. Hiç öyle kasıntı bir dekan değilsiniz.


NAKİYE BOYACIGİLLER: Ben insanlarla çalışmayı çok seviyorum.

Peki kariyerinizde ne umdunuz, ne buldunuz?


NAKİYE BOYACIGİLLER: Ben genellikle aradığımı buldum kariyerimde diyebilirim. Akademik kariyer istememin sebebi toplum için faydalı işler yapmaktı. Para kazanmak da önemli tabi insanın hayatını kazanabilmesi... Ama benim için her zaman “topluma bir katkım oluyor mu?” sorusu önemliydi. Bizim ailede olan bir arayıştı diyeyim bu, onu hep hissetim. O yüzden akademisyen olmak, bilime katkımın olması ve ayrıca gençlerle birlikte olmak, onların hayatlarına birazcık olsun olumlu bir etkim olmuşsa, ki öyle geri bildirimler aldım hayatım boyunca, o hoş bir şey.


Sabancı Üniversitesi olmasaydı büyük olasılıkla Türkiye’ye dönmezdim. Başka üniversitede bu kadar mutlu olacağımı da düşünmüyorum, çünkü bizim üniversitemizin temel değerleri benim temel değerlerimle çok örtüşüyor. Burada çok güzel işler yaptığımıza inanıyorum Nesrinciğim, hep birlikte, Türkiye için çok önemli işler yaptığımıza inanıyorum.  Bu çorbada benim de birazcık tuzumun olması hayatımın sonuna kadar benim için bir gurur kaynağı olacaktır. Onun için, aradığımı kesinlikle bu üniversitede bulduğumu hissediyorum.


Bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum.